Türkiyenin 23 Şubat 1945’de Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmesinden tam 2 ay sonra 1945 yılının Nisan ayı…Nisan ayının 24’ü…
İçel İl’i, Anamur İlçesi, Bozyazı beldesi, Gürlevik köyü, Denizciler mahallesinde ahşaptan yapılmış iki katlı bir ev…
Ev eski “YÖRÜK” adetlerinde olduğu gibi 2’inci katı oturmak için alt katı ise hayvanların barınması düşüncesiyle “AHIR” olarak yapılmış…
Evin beyi Ahmet ağa’da bir telaş, bir telaş ki sormayın…
Nasıl telaşlanmasın ki?
Güney Doğuda PKK’nın uzantıları ile Askerde savaşta sol kolunu kaybettiği için tek kollu olarak hayat mücadelesini sürdürürken eşi Fatma hanımdan 4 çocuğu dünyaya gelmiş; Mahmut, Fazilet, Mürüvvet ve Hamdi…
5’inci çocuğunu beklerken ve çocuk henüz 6 aylıkken hamile eşi Fatma hanım akşam üzeri sarı İneği sağmak için bahçeye inmiş…
…Ve işte o anda olanlar olmuş…
Sarı İnek yavrusunu Fatma hanımdan sakınayım derken sağ ayağıyla şiddetli bir tekme atmış…
…Ve sarı İneğin tekmesi hamile Fatma hanımın tam karnına isabet etmiş…
Fatma hanım oracığa yığılıp kalmış…
Bunu gören kaynana Seyde nine çığlığı basmış…
İşte Ahmet ağa’daki telaşın sebebi bu çığlıkmış…
O sırada annem bana 6 aylık hamile imiş…
İlçede doktor da yokmuş…
İnek’ten aldığı darbelerin etkisiyle annem yaklaşık 1 ay kadar hasta olarak yatmış…
Henüz iyileşmemişken doğum sancıları başlamış…
Ebe aramışlar…
Aslında o anda ebe bulmak da imkansızmış…
Babamın yakın akrabalarından Kadir amca (Koca Kadir lakaplı Kadir Doludeniz)’ın hanımını “Emine aba”yı çağırmışlar…
“Emine aba”, kaynana Seyde nine ve komşu kadınların yardımları…
…Ve ben 7 aylıkken dünyaya gelmişim…
Adımı da GAZİ koymuşlar…
Acaba babamın savaşta kolunu kaybedip “Gazi” oluşundan mı yoksa sarı İneğin anneme tekme vuruşundan çağrışım yaparak kaza geçirişimden mi yoksa başka bir sebepten mi nedendir bilinmez adımı GAZİ koymuşlar…
12 yaşlarındayken 1957 yılında “GÜNLÜĞÜM”e yazdığım bilgilere göre de adımın “Gazi” konmasının başka bir öyküsü varmış…
Bana doğumda “ebelik” yapan “Emine aba” ben doğmadan 3 gün önce babamın babası olan Sipahi dedemi rüyasında görmüş…
Sipahi dedem “Emine aba”ya rüyasında demiş ki;
“-Oğlum Ahmet’in bir oğlu olacak…Adını Battal Gazi koyun…”
Ben doğmadan önce “Emine aba” bu rüyayı babama anlatmış…
Adımı “Gazi” koymuşlar…
İleriki yıllarda rahmetli babam bana derdi ki; “Oğlum senin göbek adın Hüseyin Battal…”
Çocukluk yıllarımda ne zaman tarihi özellikleri olan “Hüseyin Gazi” veya “Battal Gazi” adlarını duysam hep babamın benim için söylediği “Göbek Adı”m aklıma gelirdi.
O dönemde Denizciler mahallesinde motorlu vasıta yok ki hastayı doktora götürebilesin…
Ayrıca şehir merkezinde doktor yok ki tedavi için doktora gidebilesin…
…Ve yine o dönemde 7 aylık dünyaya gelen pek çocuk da yok…
İşte bu alışılmamış durumlar sebebiyle babam büyük bir telaşa kapılmış…
Bir tarafta loğusa yatağında, erken doğum yapan ve sarı İneğin darbesiyle karnında büyük bir yara oluşun annem…
Diğer yanda 2 ay erken dünyaya gelen ben…
Doğduğum zaman adeta ölü doğmuşum…
Hiç nefesim çıkmazmış…
Neyse ki kısa bir müddet sonra nefes almaya başlamışım…
Alışılmışın dışında bir doğum…
Ne KÜVEZ var ne de Hijyenik bir ortam…
Herkeste bir telaş, bir telaş ki sormayın…
Günler-günleri, aylar-ayları kovalamış annem ve ben toparlanmışız…
Ailemizde normal hayat başlamış…
Tabi buna normal hayat denebilirse…
Geçirdiği korku ve büyük travma sebebiyle annemin sütü kesilmiş…
Annem’e tekme vuran sarı İnek’te dana’sıyla birlikte
Babam tarafından yok pahasına Ermenek’ten gelen bir tüccara satılmış…
Çevrede sütanne olabilecek yeni doğum yapan kadın da yokmuş…
Hele-hele bugünün şartlarında normal bir taksi parası kadar pahalı olan “Süt İneği” de hiçbir komşumuzda yokmuş…
Annem beni mısır unundan yapılmış, sadece suyla karıştırılabilen hamur şeklinde bir yiyecekle büyütmeye çalışmış…
Ek gıda olarak da buğday ununu tereyağıyla kavurup cam kâsede saklar ve zaman-zaman bu karışımı suyla ıslatarak bana yedirirmiş…
Ama her zaman tereyağını bulmak ta mümkün olmuyormuş…
Ülkede olduğu gibi Anamur’da, Bozyazı’da, bizim evimizde de kıtlık hüküm sürüyormuş.
…Ve de ülkemiz savaş içinde…
( devam edecek)