Çanakkale Zaferi içinde deniz muharebelerinin ve kara savaşlarının kazanılmış olunduğu I. Dünya Savaşı’nın sıradan bir parçası, yıkılması için can atılan Türk Devleti’nin son çırpınışı değildir. Çanakkale Hakk’a yürüyen şanlı ecdâdımızın, varlığı devletine yâr olmuş yürekli insanların, şehitlerinin ruhuyla kutsanmış bağımsızlık ateşinin hiç sönmeyeceğinin haykırıldığı, Dünya tarihinde eşine hiç rastlanmamış, gül bahçesine girercesine savaş meydanına koşan atalarımızın, Vatan evlatlarının ölümsüz ve aziz hatırasıdır.
Galibiyetler anlıktır. Eşi benzeri pek çoktur. Ancak zaferlerle boy ölçüşemezler. Zafer tarihin seyrini, milletinin ve düşmanının kaderini değiştirendir. Çanakkale bir galibiyet değil bilakaydüşart Türklerin zaferler kazanmasına engel olacak makus talihinin alaşağı edildiği şanlı Zaferdir.
Çanakkale ne midir?
Yenilmez zalimler algısının kırıldığı, kararlılıkla mücadelenin karşısında teknolojinin süngüye yenik düştüğü, mananın Türklük ile var olma bağlamında bağımsızlık adına içilen andın haklı davasında 250,000 Şehid’in adsız değil kefensiz yattığı, bir devrin batmakla kalmayıp küllerinden yeniden doğabilmesi için kendini feda edenlerin ebedi istirahatgâhıdır Çanakkale.
Çanakkale Savaşı’nı görenlerin anlatımıyla mahşerin tecelli ettiği sanıldığı andır. Kanlı bir zaferdir. Destansı bir zuhuru vardır yüreklere. Adı anıldığında Batı’nın nevrini döndüren, yüreklerine “Türkler Geliyor anne” korkusunu saldıran, haksız düzenin Anadolu’ya iliştirilme gayesinin dağıtıcısı, çağ açıp çağ kapatan Türklerin halen daha ayakta olduğu gerçeğini hatırlatan destandır.
Çanakkale ne midir?
Çanakkale Türk kumandanlık stratejisinin keskin bir zaferdir. Samipaşazade Sezai’nin de dediği gibi “Çanakkale müdafaası, üç mucizeler muharebesidir. Hali kurtardı; maziye hamaset ve azametini iade etti; vatanımızı bir vatanı ebedi yaptı.”
Fakat öyle bir sürecin içerisindeyiz ki geçmişte oyun kuran, barışı bozan, ahlaki sefaleti ayak bastığı yere taşıyan milletler kısır tarihlerini kendi nesillerine, şanlı galibiyetleri diye okutup, yenilgilerini ise stratejik geri çekilme başlığı altında insanlarına inandırarak o yenilgilerin kumandanlarını kahraman, üstlerini ise ihtişamlı göstermeye çalışırken bizler iftiharlarla dolu olan tarihimizi gelecek nesillere anlatmama ayıbıyla kavrulmaktayız.
Zaferlerle dolu destanların anlatılması çocuklarımızı belli bir sınıfın yahut görüşün temsilcisi değil yalnızca Türk yapar. Türklük bir hizip değil doğrudan Atalarının izinden gitmek demektir. Türklükten bizim değil, bizlerin yetiştirdiği şuuru gür ve berrak nesiller sayesinde düşmanlarımızın korkması gerektiği en asil yaşam görüşüdür. Haklı ve hakkaniyetlidir.
Bu acı gerçekleri kabul edip üzerimize düşen görevi büyük bir iştahla yerine getirmek zorundayız.
Her vatanperverin medar-ı iftiharı olan Çanakkale Zaferi’ne ilişkin kendini haksız bir emelle helak edenler bakın bu yenilgilerini nasıl anlatıyor…
Bu Türk kıtaatının cesaret, metanet ve se’bat cihetiyle takdir ve senaya liyakatı, her şüphenin fevkinde bulunmuştur. Donanmasının ateşiyle de, en müessir surette muavenet gören pek cesur bir düşman taarruzlarına karşı sayısız muharebelerde bu kıtaat mevkilerini muhafaza etmişlerdir.
Liman vonSanders- Alman General
Türk askerinin savaş ve dövüş hususunda haiz bulunduğu evsafın bidayette layikiyle takdir edilmemiş olması, İngilizler için felaket olmuştur…. Türk askerinin ne yaman muharip olduğunu, İngilizler kendileriyle dövüştükten sonra bittecrübe anlamışlardır.
General C. F. AspinallOglander
Dünya’nın zirvesinde olduğumuzu zannediyorduk Çanakkale Savaşları’nda. Osmanlılar burnumuzu yere sürttü.
Michael Hickey- ABD’li Tarihçi yazar
İngiltere Savaş tarihinde Çanakkale kampanyası kadar acı bir sayfası yoktur. Hiçbir savaşa bu kadar büyük ümitlerle girilmemiştir. Hiçbir zafer bu kadar yakından kaybedilmemiştir.
Winston Churchill- Eski Birleşik Krallık başbakanı
Türkler dürüstçe, mertçe ve kahramanca savaşmış, insancıl meziyetlerini sergilemiştir. Türkler geri çekilirken su kaynaklarını zehirlememişken, oysa İhtilaf güçler Türk şehirlerini bombalamak bir tarafa hastaneleri bile top atışına maruz bırakmışlardır.
Robert Rhodes James- Amerikalı Tarihçi
Türk askeri kadar vatanı için gözünü kırpmadan ölen savaş anında müthiş cesaret ve fırtınalar yaratan, asker bulunamaz. Ateş kesildiği zaman düşmanın yaralarını saran, sırtında taşıyarak onu ölümden kurtaran onun kadar iyi yürekli, yumuşak kalpli bir asker yeryüzünde görülmemiştir.
General Birdwood – İngiliz General
Çanakkale Boğazı ve Gelibolu Yarımadası’nda toplarımız ve birliklerimizin şenliği başlayınca Türkler çaldığımız havaya ayak uydurarak oynamak zorunda kalacaklardır. Bu Türkler için İstanbul’u savunmak üzere geri çekiliş havası olacaktır. Ümitlerimiz çok çok yükselmişti. Kurtarılacak Kudüs mü, Yoksa Constantinapolis miydi ne fark eder?
Ian Hamilton- Akdeniz Seferi Kuvvetlerine komuta etmesiyle bilinen Britanya Ordusu’nda kıdemli subay
Allah adını yürekten tekrarlayarak düşmanlarının üzerlerine atılıyorlardı. Almanlar İsa veya Luther adına bunu yapmazlardı. Düşmanları da onlara hayrandı. Yıllar süren silah arkadaşlığımız döneminde kendisini öldürmeye, yurdunu elinden almaya gelenlere karşı hiçbir gaddarlıklarını görmedim. Yaralı düşmanlarını sırtlarında, siperlerine getiriyor, sargı bezi bulamadıkları zaman yedeiği bulunmayan gömleklerini yırtarak düşmanın yarasına sarıyorlardı.
Liman vonSanders- Alman General
Çanakkale Savaşları, Avusturalya ordusunun gelişimine birçok etkide bulunmuştur. İlk olarak Avusturalya ordusu kuvvetlerinin bir yabancı tarafından değil, bir Avustralyalı subay tarafından idare edilmesini temin edecek bir uygulamaya başlanmıştır. Ve Çanakkale olayları, bu uygulamayı başlattı.
D. M. HORNER- Avustralyalı Yarbay
Avrupa diplomasisinin çıkmazlarında ihtiyatla yolunu arayan ve Avrupa Devletleri’nin birbirine düşmüş meclislerinde kendi lehinde fırsatlar kollamaya çalışan ürkek ve tereddütler içindeki Osmanlı, artık yerini, dimdik adeta mağrur ve kendine güvenen, kendi hayatını yaşamaya azmetmiş, düşmanlarına tam bir istihfafla bakan şahsiyete bırakmıştı.
Alan Moorhead- Avustralyalı Gazeteci
Harpte iki meş’um şey vardır. Bunlardan biri taş duvara körükörüne yüklenmek, diğeri kuvvetleri birtakım ayrı ve bağlantısız harekata dağıtıp körletmektir. Biz bu iki ahmaklığı yapmanın tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Herbert Henry Asquith- Eski Birleşik Krallık Savaş Bakanı
Avrupa’da hiçbir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, * Türklerle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu’yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı. Yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Halbuki, Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar.
Tümgeneral Tawshend- İngiliz Tümgeneral
Peki şanlı zafere imza atmış Yarbay Mustafa Kemal ne diyor?
Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre. Yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler kurtulmamacasına dövüşüyor. İkincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkül biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor, sarsılmak yok. Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim tilavet ederek, bilmeyenler ise Kelime-i Şahadet getirerek Cennet’e girmeye hazırlanıyorlardı.
19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal
Peki İstiklâl şairi Mehmet Akif Ersoy ?
Ölüm indirmede gökler. Ölü püskürmede yer, o ne müthiş tipidir: savrulur enkaz-ı beşer… Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, boşanır sırtlara. Vadilere sağanak sağanak…
Mehmet Akif Ersoy- İstilâl Şairimiz
Bu memleket canını sokakta bulmadı. Andıdır bağımsızlık, şerefidir Türk olmak.
Mertcan ABBASOĞLU
Referanslar:
Can, B., M., “Çanakkale Kurtlar Sofrasında, Düzey Yayıncılık, İstanbul, 2012
Sanders, Liman, “Türkiye’de Beş Yıl” Kesit Yayınları, İstanbul, 2006
Özakman, Turgut, “Diriliş-Çanakkale: 1915”, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2016
Atatürk, M., K., “Arı Burnu Muharebeleri Raporu”, Kopernik Yayınları, İstanbul, 2018
Hamilton, Ian, “Gelibolu Hatıraları: 1915”, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2005